Vidler mimarlık bağlamında "uncanny-unheimlich" kavramını modernitenin sonucu olarak, yaşadığı çevreyi değerlendirme bağlamında
bir sarhoşluk hali yaşayan özneyi ve bu sarhoşluk haliyle terk ettiği kentsel
mekânları deşifre etmek için etkili bir araç olarak görür. Freud ise bu
kavramı, öznenin tanıdıklık hissini kaybetme ve korku duyma halini anlatmak
için psikanalizde kullanmaya başlamıştır. Kelime kelime çevrildiğinde "unhomeliness" anlamına gelen bu kavram, Freud’un kullanımıyla; "Bir zamanlar bastırılmış
tanıdık nesnelerin, tıpkı bir rüya halindeki gibi ansızın beklenmedik
formlarda, yabancı bir şekle bürünüp geri gelmesidir." (ÖZKAN & ÖZDEMİR,
2017). Bu bağlamda palimpsest insanın içindedir ve hatta insanla beraber her
yerde. Kentte, mimaride, hafızada, şiirde, müzikte…
Palimpsest
nedir?
Palimpsest; insanların henüz kağıt üretimi yokken bir şeyler yazmak için ürettikleri parşömenin üzerine kazıdıkları yazıların, henüz izleri silinmeden bir başka yazının eklenmesi halinde, izlerin iç içe geçmesi, yok olmadan bir yenisinin eklenmesi durumunda kullanılan bir terimdir. Parşömen; eskiden kuzu, dana veya keçi yavrusunun derisinden yapılarak elde edilen, pahalı olduğu için sürekli bulunmayan bir yazım aracıdır. Bir kez kullanıldıktan sonra atılmayan parşömenler, her defasında yeni bir yazı için tekrar kullanılır. Bu durum konuşma dilinde palimpsest olarak karşılık bulur.
Palimpsest kelimesinin etimolojik kökeni ise, Latincede "palimpsestus" kelimesinden ve Yunancada tekrar etmek anlamındaki "palin" ve düzgün kazınmış demek olan "psestos" kelimelerinin birleşiminden türeyen "palimpsestos" kelimesine dayanır (CORDAN,Ö). Günümüzde mimarlık, kentsel tasarım, arkeoloji, jeomorfoloji, resim, edebiyat, sinema gibi birçok farklı disiplinde karşılaştığımız anlatı aracıdır. Palimsest aynı zamanda yeniden kullanımın temsilcisi, bir varlığın başka bir varlıkla birlikteliğinin göstergesi, iki ruhun tek bedende buluşmasının anlatıcısıdır (YAVUZ & AKSU, 2019).
Mimarlık pratiğinde bu kavramın en büyük temsilcisi yapılardır. Çünkü yapılar yapıldığı andan yok olana kadar bulunduğu dönemin, kentin, coğrafyanın ve tarihin tüm değerlerini bünyesinde barındırır ve gelecek nesillere aktarır. Bazı yapılar ise, sadece geçmişi günümüze taşımakla yükümlü değildirler, aynı zamanda geçmiş ve günümüzü tek bedende taşırlar. Bu durum daha çok yapıların yeniden işlevlendirilmesi ile mümkün olur. Yeniden işlevlendirilirken yok edilmeden, dönüşüm sürecine giren yapılar, hem çağdaş dönemin hem de geçmiş dönemin izlerini harmanlayarak kullanıcıya sunarlar.
Yapılar
bunu nasıl gerçekleştirir?
Sürekli olarak değişim ve gelişim
halinde olan toplum yapısı yeni bir biçimlenişin, farklı anlayışların,
koşulların ve gereksinimlerin içine girer. Bu durumda çevre standartlarıyla
beraber yapı standartları ve mekan düzenlemeleri de değişim içine girer.
Yapı zaman içinde hem fiziksel hem de işlevsel olarak yıpranma halindedir.
Geçmişin izlerini silmeden yapıyı; zaman, mekan ve yaşam izlerine sadık kalarak
işlevsel ve fiziksel eskimeden arındırmak gerekir. Bunun için çağdaş yapı
malzemeleri ve teknolojileri kullanılarak, kullanışsız elemanların yapıdan
eksiltilirken, yapıyı gelecek nesillere aktaracak güçlü strüktür elemanları
çoğaltılır. Aynı zamanda yapının eski kimliğini gölgelemeyecek yeni bir
kimlik kazanması sağlanır. Bu durumda yapı hem çağdaş malzemelerle hem de
geliştirilen yeni yapım teknikleriyle dönemin gereksinimlerini karşılamış
olur. Yapı bünyesinde barındırdığı eski-yeni kontrastlığı ile günümüzde
dönüştürülmüş bir yapı olarak, palimpsest kavramına karşılık bulacaktır
(APAYDIN, 2019). Yapının bu bağlamda karşılık bulabilmesi için bir takım
gereklilikler göz ardı edilmeden, koruma kuramına sağdık kalarak yapılmalıdır.
Nasıl
yapılmalıdır?
Uygun işlev
ve malzeme seçimi, geri dönüşümü kolay müdahale yöntemleri, teknik donatıların
tespiti ve doğru kullanımı, mevcut yapıya ve yeni yapıya dair hem mekânsal hem
de strüktürel niteliklerin belirlenmesi, eskinin onarımı veya değişimi gibi
durumların doğru kararlar doğrultusunda gerçekleştirilmesi başarılı sonuçlara
imkan tanıyacaktır. Konuya hakim, yetkili kişiler tarafından araştırmaya ve
uygulamaya yönelik aşamaların düzenli olarak denetlenmesi ve zamanında
müdahalelerle sorunların giderilmesi gerekir. Özellikle dönüşümü gerçekleştirilen
yapıların uzun vadede kamuyu da bilgilendirecek şekilde yapılması
önemlidir (KÖKSAL & AHUNBAY, 2006).
Palimpsest kavramının, mimarideki
yansımasını en iyi gösteren mimarlardan biri, İngiliz Mimar David
Chipperfield’dır. Chipperfield yapılarında, eski-yeni kontrastlığını mimari
bir üslupla dile getirir. Bunu kullanmış olduğu malzeme seçimi, iki yapı
arasındaki ölçek dengesi ve plan çözümleri ile gerçekleştirir. Mevcut
yapı ve çağdaş ek arasında farklılık hissettirmek ve tarihi yapıyı ön plana
çıkarmak için, modern ek yapısında daha çok açık renk tercih eder. Ve bu
tutumu ile Chipperfield zıt iki nesneyi bir araya getirerek hem cephede hem
de plan düzleminde bir kompozisyon oluşturur.
Chipperfiled’ın yapılarını iki örnek
üzerinden inceleyelim:
James Simon
Gallery (James Simon Gallerisi)
Tasarım: David Chipperfield
Mimarlık
Yer: Berlin / Almanya
Tarih: 2018
Görsel 1 James Simon Galerisi, tarihi yapı ve modern ek, Guiding Architects.
Siyaset felsefesi ve tarihi açısından Nizamü'l-Mülk'ün "Siyasetnamesi" ile Machiavelli'nin "Prens"i birçok defa karşılaştırılmıştır. Ancak bu defa, zaman üzerinden yola çıkarak tarihsel bir okuma yapılmamıştır. Tarihsel metinler, günümüzdeki bir mimarın gözünden mekânsal olarak ele alınmıştır.
Devamını okuAhmet Doğu İpek’in Arter’de yer alan “Başımızda Siyahtan Bir Hâle” isimli sergisi sanatçının 2020–2022 yılları arasında farklı mecraları kullanarak ürettiği eserleri bir araya getiriyor. Heval Zeliha Yüksel, farklı duyulara ve sayısız deneyime açık olan sergiyi Ahmet Doğu İpek ile gezerek sergiye dair izlenimlerini yazdı.
Devamını oku